Metabolic Balance Tıp Enstitüsü
Ankara Temsilcisi
Değerli okurlarımız; bu sayımızda, dünyanın ve ülkemizin en güncel konularından olan yanlış ve hatalı beslenme ve buna bağlı olarak gelişen METABOLİK HASTALIKLAR ( hipertansiyon, aşırı kilo, şeker hastalığı, sindirim bozukluğu,kalp damar hastalıkları,allerji , astım, hormonal bozukluklar,depresyon gibi.) ve korunma yolları hakkında , kısa fakat mümkün olduğunca doyurucu, bilgiler sunacağım.
Her canlının,eğer doğuştan bir engeli yoksa,doğal ve dengeli bir metabolizması vardır. Metabolizma, vücudumuzdaki birtakım olaylar zincirinin genel adıdır. Bu olaylar zinciri; besin maddelerinin ve havanın vücudumuza girişi ile başlar,onların vücud içinde parçalanması,taşınması,yakılması veya kullanılması,başka maddelere dönüşmesi,yıkılması ve atılması gibi birçok faaliyetlerle devam eder. Bu zincir faaliyetler ömür boyu dengeli ve düzenli bir şekilde devam etmektedir. Metabolizma zincirini en fazla etkileyen faktörlerin başında yanlış ve dengesiz beslenme, aşırı ilaç kullanımı,zehirlenmeler,havasızlık,hareketsizlik,stres gelmektedir.
Dengeli ve doğal bir metabolizma daha iyi bir kişisel ve toplumsal gelişim faktörüdür. Daha az hastalık ve hasta ,dolayısıyla daha sağlıklı bir toplum olarak da ifade edilebilir ki, bu, kişiler ve toplum için artı EKONOMİK KATKI demektir.
Her vücud kendisi için gerekli olan enzim ve hormonları,olması gereken doğal dengesiyle, üretebilir,bunun için lazım olan yapı malzemelerinin beslenme yoluyla temin edilmesi gerekir. Bu temin işi sağlıklı bir insanda kendi iç veya dış sinyalleri ile (acıkma,doyma,iştah,iştahsızlık,egzersiz,hareketsizlik v.s.) ayarlanmaktadır.
Beslenme yoluyla vücudumuza 3 temel besin maddesi alırız. Karbonhidrat,yağ ve protein.Karbonhidratlar enerji kaynağı,proteinler vücudun yapı taşları,yağlar da hem enerji kaynağı hem de hücre yapısı için gerekli maddelerdir.Bunlarla beraber vücud için gerekli olan ve destek hizmeti gören mineral,su,elektrolit ve vitaminleri de besin olarak alırız.
Aldığımız karbonhidrat ve yağlar birtakım sindirim safhalarından sonra hücrede yakılarak enerjiye dönüşür,eğer enerji gereksinimi yoksa yağlar yağ deposunda,karbonhidratlar da glikojen depolarında saklanır,ancak kaslarda ve karaciğerdeki glikojen depoları çok çabuk dolduğu için artan karbonhidratlar da yağa dönüşür ve yağ depolarına gider.Yani vücudumuzda depolanan yağların iki kaynağı vardır;biri yağlar, diğeri de karbonhidratlardır.
Tüm vücud hücrelerinin enerji için glikoza(şekere) ihtiyacı vardır,ancak bunların içinde bazıları(beyin,alyuvarlar ve üreme organları) enerji ihtiyaçlarını sadece glikozla karşılayabilirler. Bunun için de kan şekeri seviyesinin her zaman yeterli miktarda olması gerekir. Kan şekeri seviyesi,insülin ve glukagon isimli, pankreastan salgılanan hormonlar tarafından kontrol edilir.Kan şekerinin yükselmesi de,düşmesi de vücud için tehlikelidir.
Normal olarak,gıda alımıyla,kan şekeri yükseldiğinde pankreastaki beta hücreleri İNSÜLİN salgılayarak kandaki glikozun kas ve yağ hücrelerine taşınmasını sağlar ve şeker seviyesini normale indirir.Kan şekerinin normalden aşağı indiği durumlarda pankreasın alfa hücrelerinden glukagon hormonu salgılanır ve bu hormon karaciğerde depolanmış olan glikojeni glikoza çevirerek kana verir,dolayısıyla seviye tekrar normale döner.
Aşırı ve devamlı karbonhidrat ağırlıklı beslenme,3 öğünden fazla yemek tüketmek(ara öğünler veya abur cubur atıştırmak),aç karnına meyve veya tatlı yemek,hazır gıda ve içeceklerin aşırı tüketilmesi gibi birçok sebeple kanda şeker seviyesinin yüksekliği neredeyse devamlı hale gelir,buna bağlı olarak da insülin seviyelerinin devamlı yüksekliği söz konusudur, çünkü insülin şekeri algıladığı anda hemen salgılanır ve kandaki seviyesi normalin üstüne çıkar. İnsülinin görevi devamlı olarak şekeri hücreye taşımak ve hücre içine sokmak olduğundan,şekerin ve insülinin ara vermeksizin yüksekliği sebebi ile,hücrelerde bir müddet sonra doygunluk başgösterir ve hücreler İNSÜLİNE KARŞI DİRENÇ göstermeye ve getirdiği glikozu kabul etmemeye başlar.Eğer böyle olan kişiler egzersiz ve spor da yapmıyorsa (kasları çalışmıyorsa) kan şekeri gittikçe yükselmeye başlar(spor yapanlarda hücreler bir miktar daha şekeri insülinden bağımsız olarak hücre içine kabul eder.)Kan şekerinin böylece yükselmeye başlaması pankreası tetikler ve daha fazla insülin salgılamaya başlar ve pankreas zamanla yorulur,işte DİABETE giden yol böyle açılır.
Bir kişide kanda şeker düşmesi oluyorsa, o kişide insülin direnci de var demektir. Biz buna reaktif hipoglisemi deriz. Öğünde öncelikli olarak ve aşırı karbonhidratlı gıda, monosakkarid yapıda unlu mamul(beyaz ekmek,poğaça,simit v.s.) tüketenlerde bu gıdalardaki şeker hızlıca kana geçer ve insülin seviyesini yükseltir, yüksek insülin sebebiyle kandaki şeker hızlı bir şekilde hücrelere veya karaciğere götürülür ve kandaki seviye süratle düşer, kan şekersiz kaldığında da otomatik açlık hissi ve şekerli gıda arzusu uyanır. Böylece sık yeme , ara öğün alma alışkanlığı başlar ki bu durum mevcut sıkıntıyı daha da arttırır ve devamlı birbirini tetiklemeye başlar.Yedikçe acıkır ve devamlı yüksek insülin seviyeleri ve buna bağlı zincir metabolik değişmeler başgösterir.İnsülinin devamlı yüksek seyretmesi ve insüline karşı direnç gelişmesi, glukagon üretimi ve salınımını da engellediği için karaciğerden glukoz salınarak kan şekerinin düzenlenmesi görevi de sağlıklı yapılamaz.
Yanlış ve hatalı beslenme sonucunda metabolizmanın bozulmasıyla diyabetle birlikte veya diyabetten ayrı olarak çeşitli hastalıklar silsilesi başlar.Bunların başlıcaları ,tansiyon yüksekliği,aşırı kilo,kalp damar hastalıkları,nörolojik ve psikolojik rahatsızlıklar v.s.’dir. Obesite,Şeker hastalığı ve hipertansiyon birlikte olursa buna metabolik sendrom adı verilir.Metabolik sendromlu kişiler normal kişilere göre %50 daha fazla KALP KRİZİ riski taşımaktadır.Modern dünyanın bugün en önemli problemi haline gelen metabolik sendrom, kendi gelişmesiyle beraber korkunç büyüklükte bir RANT EKONOMİSİni de beraber geliştirmiştir.Yanlış ve hatalı beslenmeden kaynaklanan bu hastalıklar zincirinin teşhisinde ve tedavide kullanılan ilaç ,araç, gereçler için çok büyük bedeller ödenmekte ama, probleme çare olmak bir yana , hastalıkları daha da tetiklemektedir.
TİP 1 DİYABET:Çocuk yaşta geçirilen otoimmün pankreas hastalıkları sebebi ile olur.Pankreasın beta hücreleri ya çok az insülin üretir veya hiç üretemez,dolayısıyla insülin olmadan hücrelere glikoz taşınamayacağı için hücrelerin glikoz ihtiyacı karşılanamaz,bu hastalara dışarıdan insülin vermek gerekir.Bunlara insülin bağımlısı diyabetliler de denir. Tüm diyabetliler içinde bunların oranı yaklaşık %6-7 kadardır.
TİP 2 DİYABET:Genellikle karbonhidrat ağırlıklı yanlış beslenme neticesi oluşan fazla kilo ve hareketsizlik ana faktördür. Kandaki yüksek şekeri dengelemek için devamlı yükselen ve devamlı salgılanan insülin sebebiyle hücreler glikoza doymuştur ve artık insüline direnç gösterirler ve glikozu kabul etmezler.Ancak egzersiz ve spor yapan şeker hastalarında kasların çalışması esnasında insülinden bağımsız olarak bir miktar şeker hücre içine kabul edilir,ayrıca alyuvar,üreme organları ve beyin gibi glikozla beslenen organlara taşınan glikoz için de (insülinden bağımsız olarak) glikoz taşıyıcı başka hormonlar vardır,bunlar sayesinde insülin olmasa da bu organlar enerji ihtiyaçlarını karşılayabilirler fakat bu miktarlar tek başlarına kan şekerini düşürmeye yetmez. Kan şekerini düşürebilmek için pankreas aşırı insülin salgılamaya devam eder ve bir müddet sonra iyice yorulur,artık insülin üretmekte zorlanmaya başlar ve tip 2 diabetin kapısı böylece aralanmış olur.Tedavide en önemli unsur; insülin direncini ortadan kaldıran ve yavaş salınımlı insülin gerektiren beslenme şekline dönmektir. Aksi takdirde , kullanılan ilaçlar, hastalığı daha da derinleştirmektedir.
Malumunuz olduğu üzere,ekmeğin günlük hayatımızdaki yeri çok büyüktür, çünkü ekmek doyma aracı olarak algılanmakta ve ana gıda gibi düşünülmektedir. Çoğu kimseden ‘ekmek yemezsem doyamam ki’ sözünü işitiriz. Ama, maalesef, ekmek doyurma aracı değil, acıkma sebebidir. Günümüzde, ekmeklerin büyük çoğunluğu, kepeğinden arındırılmış, yüksek ısıda billurlaştırılmış (rafine edilmiş),yani kimyasal yapısı değiştirilerek hızlı emilir ve hızlı şekere döner hale getirilmiş unlarla yapılmaktadır. Hızlıca emilerek şekere dönen ve İNSÜLİN ‘in ani yükselmesine sebep olan bu ekmek çeşitleri çabuk acıkmanın, çok yemenin, insülin direncinin ve dolayısıyle metabolik hastalıkların da başlıca sebebidir. Metabolizma için en uygun ekmek çeşitleri polisakkarid(uzun zincirli) yapısını muhafaza eden ve uzun sürede parçalanıp,uzun sürede emilebilen,insülini yavaş yükselten TAM ÇAVDAR,TAM BUĞDAY VE TAM YULAF ekmekleridir.Yani kepeğini muhafaza eden ve rafine olmamış unla yapılan ekmek olmalıdır.. Ekmekte kullanılan katkı maddeleri de ekmeğin çabuk kabarması, kızarması ve pişmesini temin ettiğinden dolayı sağlığa zararlı hale getirmektedir. Ekmeğin yavaş pişeni ve ekşi maya ile yapılanı sağlıklıdır. Geçtiğimiz aylarda hükümetin ekmekle ilgili aldığı karar olumlu bir gelişmedir. Ekmekte kepekli un kullanma zorunluluğu ve katkı maddelerinin yasaklanması çok iyi olmuştur. Devamının gelmesi gerekir, çavdar ve yulaf üretiminin teşvik edilmesi ve bunlardan yapılan unlu mamullerin faydasının halkımıza iyi anlatılması(hükümet politikası olmalıdır) gerekir.
Eğer karbonhidrat alımında uzun zincirli(polisakkarid) , zor ve geç emilen(glisemik yükü düşük) ürünler tercih edilirse hem kan şekeri ve hem de dolayısıyla insülin ani yükselmez ve de çabuk acıkma olmaz, daha sonra kan şekeri de ani düşmez,yani reaktif hipoglisemi olmaz.Beslenme şeklinin ayarlanması ile 5 saat süreyle kan şeker seviyesi dengede tutulabilir ki , bu süre zarfında gerekli tokluk hissini sağlamak demektir. Aksi takdirde kısa zincirli (monosakkarid)karbonhidratlarla(glisemik yükü yüksek) beslenme olursa kan şekeri ve insülin çok hızlı ve dik bir yükseliş gösterir ve daha sonra şeker de aniden düşer ve hemen açlık hissedilir,tekrar yemek veya atıştırma olursa şeker ve insülin yine yükselir ve bu döngü bir müddet sonra hücrelerin glikoz doygunluğuna ve İNSÜLİN DİRENCİne götürür. Görevi karaciğerdeki yedek şekeri kana vererek şeker seviyesini dengelemek olan GLUKAGON hormonunun vazife yapması da engellenmiş olur, bu durumda fazla şeker yağa dönerek depolanır.
Metabolizmanın,neredeyse, temeli diyebileceğimiz insülinin dengesinin bozulması ve devamlı yüksek seyretmesi protein ve yağ metabolizmasını da bozar ve zincir rahatsızlıklar başgösterir.Bunlar,hipertansiyon,kolesterol yükekliği,pıhtılaşma bozukluları,stres artışı,cinsel ve büyüme hormonlarının baskılanması,enfeksiyonlara eğilimin artması v.s.dir.
İNSÜLİN DİRENCİnin belirlenmesinde; kan şekeri seviyesinin kan insülin seviyesi ile çarpılıp 22.5’e bölündüğü HOMA İNDEX’i kullanılır.4.6’nın üzerindeki rakamlar insülin direncini gösterir. İnsülin direncinin başka bir göstergesi de karın çevresi ölçümüdür.Kadınlarda 88 cm. erkeklerde 102 cm’den büyük olması insülin direncine işarettir.
İnsülin yüksekliği ve İNSÜLİN DİRENCİ vücudun kabusudur ve karabasan gibi üzerine çökerek,bütün hayati fonksiyonları altüst etmektedir.
İşte,METABOLİC BALANCE burada devreye girerek,vücud için uygun olan dengeli,tamamen kişiye özel metabolizma programları ile insülin direncini ortadan kaldırmakta ve metabolizmayı kendi doğal dengesine getirmektedir.Bilindiği gibi vücudumuzun dengesi yüzlerce hormon tarafından sağlanmaktadır. Bu hormonlar vücud tarafından zamanında ve yeterli salgılanabiliyorsa, mesele yoktur, ama , hatalı ve yanlış beslenme neticesinde İNSÜLİN dengesi bozuldu ve hatta direnç gelişti ise, İNSÜLİN’e bağlı(çünkü insülin lokomotif gibi veya kumanda merkezi gibi vazife yapar.) yüzlerce hormonun ve bunların hükmettiği organların dengesi bozulur , hastalıklar zinciri başlar.
Vücud sistemimizin ideal şekilde çalışmasını amaçlayan bir metabolizma programı olan METABOLIC BALANCE son yıllarda gündeme damgasını vurmuştur. Almanya’da Dr. Wolf FUNFACK tarafından bulunan ve geliştirilen bu program yaklaşık 12 yıldır 35 ülkede ve 5 yıldan beri de ülkemizde yaygın olarak kullanılmaktadır. Metabolic Balance sadece kilo kaybetmek için değil, kilo almak veya metabolik hastalıklarla mücadeleye yardımcı olması için de uygulanmaktadır.
Programa girmek isteyenlerin güncel laboratuvar tahlilleri,sağlık sorunları, kullandığı ilaçlar, kişisel vücud ölçüleri kayda alınarak, tamamen KİŞİYE ÖZEL , metabolizma programı hazırlanmakta kişinin durumuna göre 2-8 ay takip ve kontrol edilerek neticeye ulaşılmaktadır.
Sadece METABOLİC BALANCE eğitimi alan sertifikalı ve lisanslı tıp doktorları tarafından uygulanabilen bu program 4 aşamadan oluşmaktadır. Hazırlık dönemi 2 gün, sıkı dönem 15-30 gün, rahat dönem 30-120 gün, koruma dönemi süresizdir.Metabolic Balance’ de kendine ait, altın değerinde , ana kurallar vardır, başarılı olmak için bu kurallara sıkı riayet gerekir.Bu kurallara , ömür boyu sağlıklı kalmak için, beslenmenin temel kuralları da denebilir.Holistik bir metod da( kendi kendine yetebilme ve yönetebilme) denilen metabolic balance programını bitirerek ideal kilosuna ve sağlığına kavuşanlar, ayni zamanda , sağlıklı beslenme konusunda kendine yeter ve kilosunu yönetir hale gelebilirler.