Dengeli Bir Metabolizma mı, Hastalıklı Bir Vücut mu?
Her canlının,eğer doğuştan bir engeli yoksa,doğal ...
Moringa çayı, Moringa Oleifera isimli bitkinin yapraklarından elde edilen ve son dönemlerde ülkemizde de popüler hale gelen bir çaydır. Moringa bitkisi kökten yapraklarına kadar bütün kısımları çok faydalı olduğundan harika bitki olarak da bilinir. Moringa ya da tam adıyla Moringa Oleifera, anavatanı Hindistan olan ve Pakistan, Nepal, Filipinler gibi başka ülkelerde de yetiştirilen şifalı bir bitki türüdür. Doğu ülkelerinde diyabet, kalp hastalığı, anemi, artrit gibi pek çok hastalığın önlenmesi ve tedavisinde nesiller boyunca kullanılmıştır.
Moringa bitkisinin kök, kabuk, yaprak, tohum, çiçek, koza ve meyve gibi tüm kısımları yenilebilir birer şifa kaynağıdır. Fakat daha çok toz haline getirilen yapraklarının doğal bir gıda takviyesi şeklinde kullanımı daha yaygındır. Moringa bitkisinin yaprakları dünyanın birçok ülkesinde süper besin olarak kabul edilir.
Moringa yukarıda da sözü edildiği gibi birçok hastalıkta geleneksel bir ilaç olarak kullanılır. Ülkemizde daha çok moringa yaprağından elde edilen Moringa çayı tüketilmektedir ve genellikle zayıflatıcı özellikleri bilinmektedir. Zayıflatma özelliğinin yanı sıra, moringa yaprağının zengin mineral ve besin içeriği ile bilimsel olarak desteklenen pek çok sağlık faydası da vardır. Özellikle moringa çayını düzenli olarak tüketenler bu faydaları kısa sürede fark etmektedir.
Moringa çayı, Türkiye’de daha çok poşet çay şeklinde satılmaktadır. Bu sebeple kullanımı ve hazırlanması son derece kolay ve pratiktir. Poşet çaylar, üzerine kaynar su dökülerek 4-5 dakika demlenmeye bırakıldıktan sonra kolaylıkla hazırlanıp tüketilebilir. Her gün düzenli olarak sabah ve akşam moringa çayı tüketmek kısa süre sonra faydalarını görmeye başlayacağınız anlamına gelir.
Son derece faydalı özellikleri bulunan moringa çayının bilinen bazı yan etkileri vardır. Bunlar çok önemli etkiler olmasa da bilinmesi faydalı olacaktır. Son derece nadir olarak görülen bu yan etkiler;
Nadir de olsa rahimde kasılmaya neden olarak düşüğe yol açabileceği için hamilelerin moringa çayı içmemesi gerekir.
Aronya bitkisinin anavatanı Kuzey Amerikadır. Bu bitkinin meyvelerinin medikal özellikleri antik çağlardan beri bilinmektedir.
Bugün bizler eski çağlardan bugüne sağlık amaçlı kullanılan bu meyvenin güçlü özelliklerinin gerçekte doğru olup olmadığını yeniden keşfedeceğiz. Mevcut araştırmalar sağlıklı yaşam tarzının bir parçası olarak günlük öğünlerimize bu meyveyi dahil etmemizin gerektiğini işaret etmektedir.
Aronya taze meyvelerden soğuk sıkım tekniği ile elde edilen suyunun tüketilebileceği gibi mahsulün sezon hasat karakteristiğine göre kuru veya dondurulmuş formlarda da tüketilebilir. Özellikle Kuzey Amerika’da hasat zamanı düzenlenen festival ve panayırlarda bu meyveden yapılmış çay, toz, reçel, marmelat, sirke gibi pek çok farklı ürün sergilenmektedir.
Aronya gülgiller familyasının bir alt sınıf bitkisidir. Kışın yapraklarını döken çalı tipi bir bitki olup iki türü vardır. Aronia melanocarpa – Siyah meyveli ve Aronia arbutifolia – Kırmızı meyveli. Çalı boyu 90-180 cm ulaşır. Nisan ayında çiçek açar ve Ağustos sonunda meyveleri olgunlaşır. Aronia melanocarpa siyahtan koyu mor tonuna doğru renklidir ve 6 mm çaplı her birinde 11-14 meyve olan salkımlar şekli büyür.
Alp Dağları, Trakya ve Balkan, Karadeniz coğrafyası ürünün yetişmesi için uygun iklim koşullarını sunar. Özelikle bu enlemlerdeki uygun toprak, yağış ve günışığı zamanı muhteviyatında yüksek oranda biyolojik aktif faydalı maddelerin bulunduğu ispatlanmış bu meyvenin tam olgunlaşmasına izin verir. Aronya meyvesinin Avrupa’da yetiştirilmeye başlanması 1995’lere dayanır.
Aronya meyvesi hakkında son 15 yıldır pek çok araştırma yapılmıştır. Bir taraftan kimyasal yapısındaki içerikler araştırılmış öteki tarafta da farklı hastalıklı dokularda bu meyvenin spesifik etkileri saptanmıştır.
Soğuk sıkım meyve Bioflavonidleri yani doğal ana polifenol bileşikleri antosiyaninler, katesin, kuersetin içerir. Bunlar bütün hastalıkların temeli oksidatif stresle başa çıkmak için her bir insan hücresinin sahip olması gereken esas doğal antioksidanlardır. Bu kadar rekor düzeyde Polifenol madde içeriği (P-Aktif, vitamin P) olan başka bir bitki yoktur. Önemli miktarda mineral ve mikro elementler içerir : iyot, potasyum, kalsiyum, fosfor, magnezyum, mangan ve demir. Vitaminler : A,B1,B2,B3,B5,B6,B9,C,E,K,P. Bir miktar da B17. Ayrıca %15 civarında karbonhidrattan oluşmaktadır. Günlük ihtiyacı karşılayacak miktarda yorgunluğu yani laksatif etkiyi azaltıcı niteliği olan Sorbitol ve Parasorbit. Amino asitler : Yeterli derecede ana amino asitler – tirozin, sistein, alfa alanin, aspartik asit, serine, glutamin.
Polifenoller bilhassa antosiyanin ve prosiyaninler bitkilerin anti oksidatif seviyesini belirlerler. Laboratuvar çalışmaları Aronya meyvesindeki anti oksidatif değerin yani başka bir ifade ile ORAC Oksijen radikali emme kapasitesinin rekor bir seviyede (160,62 Trolox Değeri) olduğunu göstermiştir. 277 diğer kırmızı bitki ile karşılaştırıldığında bu değer diğerlerine göre defalarca daha yüksektir.
Hücre mitokondirisinde şekerlerin ve yağ asitlerinin sindirilmesi sonucu ortaya çıkan Serbest radikaller fazla ya da eksik elektronu olan moleküller olup yüksek enerjiye sahiptirler. Günlük yaşam döngümüz içerisinde bu sürekli gerçekleşen bir durumdur. Yaşadığımız her an vücutta belli bir oranda radikal oluşmaktadır. Stres, hava kirliliği, radyasyon, alkol tüketimi, UV ışınları, fiziksel ve zihinsel yorgunluk, kötü ortam koşulları, fazla cep telefonu ve bilgisayar kullanımı kısaca sözde modern karmaşık şehir hayatının doğurduğu olumsuzluklar serbest radikal oluşum miktarını daha da hızlandırır. Bu radikaller, eksik elektronlarını hücre zarından ve hücre içindeki DNA ve RNA’dan almaya çalışır yani hücre zarına, DNA ve RNA’ya saldırır ve zarar verirler. Hücre bu zararı telafi edemezse mutasyon gerçekleşir. Daha yalın bir anlatımla hastalıklı hücreler bu şekilde ortaya çıkar. Başta kanser olmak üzere alzheimerdan vitiligoya kadar birçok hastalık serbest radikallerle ilişkilendirilmektedir. Tabi hücrelerdeki bu hasarlar daha erken yaşlanmamıza da yol açmaktadır. Hücrenin sürekli olarak radikallerin saldırısı altında kalması durumuna oksidatif stres denir. Antioksidanlar bu radikalleri etkisiz hale getiren moleküllerdir. Radikallere fazla olan elektronlarını veya hidrojenlerini verirler. Böylece radikaller istediklerini alır, yani diğer hücrelere saldırmadan nötr hale gelmiş olur. Radikallerin vereceği zarardan korunmak için vücudun yeterli antioksidan olması çok önemlidir. Tablet haline getirilmiş ekstre formundaki antioksidanların sebze ve meyvelere benzer şekilde yarar sağlamadığı ve hastalık risklerini azaltmadığı çalışmalar tarafından gösterilmiş olduğunu da hatırlatmak isteriz. Bir antioksidanın bir besin içinde birden fazla izomerde yani kimyasal formda bulunur, bu antioksidan hap haline getirildiğinde ise çoğunlukla tek bir izomer halindedir. Farklı antioksidan izomerleri, farklı radikal türlerini yakalayıp etkisiz hale getirir. Hücresel boyutta doğal antioksidanların etkinliği kanıtlanmışken, hap formundaki antioksidanlarla yapılan çalışmalardan beklendiği gibi bir sonuç alınamaması bu yüzdendir.
Bilimsel çalışmalar biyoflavonoidlerin ve özellikle antosiyaninlerin vücutta biriken serbest radikalleri nötralize etmedeki rolü üzerine yoğunlaşmıştır. Aronyada rekor miktarda bulunan biyoflavonoidlerin Vitamin C ve beta karoten gibi (ki ayrıca bunlar Aronyanın içeriğinde zaten mevcuttur) klasik antioksidanlardan daha etkili bir nötrleştirici olduğu görülmüştür. Günümüz toplumunda etkili hastalıkların ekseriyetinin ortaya çıkış sebebinin altında büyük ölçüde serbest radikaller tarafından meydana gelen hasarların yattığı bilinmektedir. Bu da Aronya meyve suyu alım sürecinden sonra hastalık modellerinde sağlığa çok yönlü faydalı etkilerinin neden kaynaklandığını açıkça göstermektedir. Örneğin ;
Aronya meyvesinin pek hastalığa karşı faydalı etkileri söz konusudur.